22 Mayıs 2016 Pazar

Gary Francione'yi örnek almak








Veganların, Gary Francione'yi örnek almaları gerektiğini düşündüğüm bir nokta olarak:

Bir süre önce, vegan bir grubun hayvanseçerlerle aynı eylemde bulunması karşısında "türcülerle omuz omuza" şeklinde bir eleştiri gelmişti bir vegan hareket tarafından. Oysa vegan grubun oradaki varlığı hayvanseçer kitleye veganlık yayını yapma işlevine de sahipti.

Bunu tıpkı Gary Francione'nin katkıda bulunduğu Büyük Maymun Projesi (
The Great Ape Project)'ne benzetebiliriz. Peter Singer ve Paola Cavalieri'nin başlatıcısı olduğu proje için francione, kitabında: "Bilişsel etolojistlerin çalışmaları çok önemli olmakla birlikte, büyük maymunlar gibi bazı hayvanları insanlarla olan benzerliklerine dayanarak 'iltimaslı' bir gruba aktardığımız, diğer hayvanlara ise malımız ve kaynağımız olarak muamele etmeye devam ettiğimiz yeni hiyerarşiler yaratma ihtimali taşıması bakımından tehlikelidir de." demiş ve "Ben The Great Ape Project'te yer alan makalemde, tek başına hissetme yetisinin ahlakî topluluğa üyeliği belirlemesi gerektiği görüşünü vurguladım." diye devam etmiştir. (Gary L. Francione, Hayvan haklarına giriş çocuğunuz mu köpeğiniz mi?, sayfa 230)

Yani ortada hayvanlar arası bir hiyerarşiye yol açması olası bir tehlike var diye, ya da projede refahçı Peter Singer var diye Fracione bu projeden uzak durmamış; aksine projeye dâhil olarak katkıda bulunmuştur.

Francione, sayfa 227'de yazdığı üzere "Bizi özel yaptığını düşündüğümüz özelliklere şempanzelerin de sahip olduğunu ve sempanzelerin ahlakî topluluğun üyeleri olduğunu bile kabul etmezsek, köpekler, kediler, tavuklar, domuzlar, inekler ya da farelerle aramızdaki bilişsel benzerlikleri kabul etmemiz ve onları da ahlakî topluluğa dâhil etmemiz ihtimal dışı olacaktır." diyerek şempanzelerin ahlakî topluluğun üyeleri olduğunun kabul edilmesinin önemine değinmiştir.

Bu haliyle, Francione, sonucunun türcü fikirlerin oluşmasına neden olma olasılığının bulunduğu bir projede kendi fikirleriyle yer almıştır. Bunu yaptığı, Peter Singer gibi bir refahçıyla aynı projede yer aldığı, için kendisine "türcülerle omuz omuza" ya da "Türcü fikirleri oluşturma olasılığı bulunanlarla omuz omuza bir projede yer almıştır." şeklinde bir eleştiri getirmeyeceğim gibi yaptığı bu şeyin önemli olduğunu vurgulayacağım ve buradan da türcü fikirlerin/türcülerin var olduğu proje ya da eylemlere veganlar olarak katılım gösterip -aynı Francione'nin yaptığı gibi- türcülük karşıtı fikirlerimizle veganlık anlatmanın öneminin bir kez daha altını çizmiş olacağım.

Aynı kitabın 254. sayfasında, Fracione'nin, Peter Singer için "Bentham'ın modern yandaşı" diyerek hem Bentham'ın hem de Singer'in nasıl refahçı olduklarını açıkladığını da belirtmiş olayım.

Kaynak: Gary L. Francione, Hayvan haklarına giriş çocuğunuz mu köpeğiniz mi?


Ekleme: Francione, 2006 yılında yayınladığı makalesinde, "The Great Ape" projesine katılmış olmayı bir pişmanlık olarak değerlendiriyor. Zira proje, primatların insana benzerliğine vurgu yapıyor.

Öte yandan, benim burada önemli gördüğüm fikir, Francione'nin "Ben The Great Ape Project'te yer alan makalemde, tek başına hissetme yetisinin ahlakî topluluğa üyeliği belirlemesi gerektiği görüşünü vurguladım."
(Gary L. Francione, Hayvan haklarına giriş çocuğunuz mu köpeğiniz mi?, sayfa 230) kısmıdır.

Bu örneği Francione'nin mevcut fikirlerinin ne olduğundan bağımsız olarak işaret ediyorum ve bir kez daha söylüyorum: Bir eylemde türcü insanların arasına girip onlara veganlık anlatmak sizleri türcülerle "omuz omuza" bir konuma getirmez; türcülüğe karşı eylem yapan kişiler konumuna getirir.





21 Nisan 2016 Perşembe

İBB-Haytap Etkinliği Neden Protesto Edildi?





Haytap’ın tutumları:

1. Haytap, her gün onlarca hayvanın ölümünden sorumlu olan, hayvanları barınaklara hapseden, kasap gibi kısırlaştırma yaparak hayvanlara soykırım uygulayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içerisindedir.

2. Haytap, hayvanseverlere ve hayvan hakları savunucularına farklı, İBB’ye farklı yaptığı açıklamalarla ve asla pratiğe dökemeyeceği “sahte” söylemleri nedeniyle hayvanlara ve hayvanların yanında saf tutan insanlara karşı ikiyüzlü bir tutumla hareket etmektedir.

Haytap’ın uzlaşma çabalarının hayvanlara zararı:

3. Hayvana karşı tutumunu yıllardır açıkça beyan eden, hayvanları “sorun”, “kontrol altına alınması gereken zararlı”, “istenmeyen varlıklar” olarak tanımlayan ve bu tanımlamalara göre hareket eden devlet, hayvanları ortadan kaldırma, onları izole etme derdindedir. Devletle ve başta İBB olmak üzere yerel yönetimlerle “hayvan sorunu”nun giderilmesi için projeler üreten HAYTAP, devletin ve yerel yönetimlerin hayvanlara karşı sistemli bir şekilde işlediği suçların meşrulaştırılmasını ve kurumsal şiddetin uygulayıcıları olan İBB ve ilçe belediyelerinin kendilerini aklamak için, kendisini araç haline getirdiği bir kuruluştur.

4. Hayvanların kökünün kazınması için çalışan İBB ile yapılan, hayvanla ilgili her türlü işbirliği, kurulan ortaklık, İBB tarafından “Hayvan haklarına saygılıyız” iddiasının kanıtları olarak basına ve kamuoyuna sunulmaktadır. Halk bu gibi yalan haberlere kolaylıkla kanmakta, yaşanan hak ihlalleri böylece görmezden gelinmektedir.

5. İBB, hayvanların canını almakta bir dakika bile düşünmeden, katliamları meşrulaştıran yasa hükümlerinin arkasına sığınarak hayvanları öldürebilecek kapasitede ve zihniyettedir. Bunu en son, 2 yıl önce, İBB’ye ait Hasdal Barınağı’nda onlarca yavru köpeğin bir gecede katledilmesinde gördük. İBB – Haytap etkinliğinde, dile getirdiğimiz katliam, Hasdal Barınağı’nda yaşananlardır. Ancak, etkinliğin düzenleyicileri, protestoda tuttuğumuz “Hasdal’da katledilen 70 yavru köpeğin hesabı verilsin” dövizine rağmen, “katliam”a karşı tepkimizi, Bolluca için gösterdiğimiz izlenimini yaratmıştır. Bolluca’da yaşananlar, tam olarak açıklık kazanmadığı ve İBB’nin sunduğu destek, Topbaş tarafından reklam malzemesi olarak kullanıldığı için, protesto esnasında tarafımızca kasten dillendirilmemiştir.
Hayvanlara uyguladığı sistemli zulmün her daim arkasında duran İBB ile işbirliğine girişen Haytap, 4 Ekim etkinliğiyle bir kez daha şuursuzluğunu kanıtlamış, hayvanlardan yana değil İBB’den yana olduğunu göstermiştir.

6. Bizler, muhatap olarak görmediğimiz ve yukarıda açıklamaya çalıştığımız sebeplerden uzlaşmayı, hayvanlar için çok tehlikeli bulduğumuz için devletle ve İBB ile pazarlık masasına oturmayı reddediyoruz. Hayvanlara her gün yaşatılanları düşündüğümüzde katliamı yapanlarla değil uzlaşmak; onlarla görüşmek bile aklımızdan geçmiyor. Aynı sebeplerle, bizim gibi, birçok oluşum da yıllardır hayvanları katleden İBB ile uzlaşma eğilimi içerisinde değildir.
Hayvanlara zulüm uygulayan, onlara akıl almaz uygulamaları reva gören İBB, zaten kendisine hayvanlar adına uzlaşacak kuruluş ya da oluşum aramaktadır. Devletle ya da İBB ile hayvanlar için yapılacak her türlü uzlaşma girişimi, hayvanların izole edilmesiyle, haklarının ihlal edilmesiyle, imha edilmesiyle sonuçlanmış ve de sonuçlanacaktır.

Etkinlikteki hayvan aleyhindeki tutumlar:

7. Etkinlikte oyuncak hayvanlardan oluşan etek giyen şarkıcı tarafından hayvan haklarına saygılı olduğu gerekçesiyle Kadir Topbaş’a verilen “En İyi Başkan Oscarı”, hayvanlara karşı her gün suç işleyen İBB ve başındaki Kadir Topbaş’ın hayvandan yana olduğu ve hayvanlar yararına hareket ettiği imajının halkın gözünde oluşmasına katkıda bulunmuştur. Topbaş’ın hayvanlara verdiği üstün hizmetleri (!) dolayısıyla plaketle onore edilmesi, hayvanlar ve hayvanların özgürlüğünü, kurtuluşunu arzulayan insanlar için, utanılması gereken bir eylemdir.

8. Etkinlik sırasında hayvanlara sadece yararcı yaklaşımla yaklaşan (Topbaş’ın konuşmasının tamamı), hayvanlara yönelik nefret söylemi içeren, hayvanların haklarından bahsetmektense hayvanların yarattığı iddia edilen sorunların yansıtıldığı konuşmalar (Örn. Hahambaşı Haleva) yapılmıştır.  Hayvan aleyhinde olan bu konuşmalar için HAYTAP tarafından hiçbir karşı argüman üretilmemiştir. Aksine tüm bu insanmerkezci, menfaatçi söylemler suskunlukla karşılanmış, yüzlerdeki tebessüm eşliğinde kafalar sallanıp türcü söylemler onaylanmıştır. Böylelikle “Dostlar alışverişte” izleniminin sarsılması istenmemiştir. İnsan – hayvan çatışmasını arttıracak, hayvanlara uygulanan şiddeti doğuran söylemler, bir ezilen grubu olarak karşımıza çıkan hayvandan yana olan kimsenin onaylayabileceği türden değildir.

9. Hayvan haklarının geliştirilmesi iddiasıyla düzenlenen ve “Türler Arası Dayanışma” sloganıyla tanıtılan etkinlikte, “hayvanların sadece kedi-köpekten ibaret olmadığı” konuşmaları sürerken, “Dostlar Alışverişte Kumpanyası” izleyicilerine, pişirilmiş hayvan cesetleri, yenmek üzere servis edilmiştir. Ayrıca, şov malzemesi olarak, köpekler, orada zorla bulundurulmuştur. Haytap’ın resmî internet sitesinde “Haytap 4 Ekim Etkinlikleri” olarak duyurulan programa dahil olan bu organizasyonda, bu tarz bir şuursuzluk örneğinin gösterilmesi, en başta tabaklarda servis edilen ölü hayvanlara, sonrasında da hakları savunulduğu iddia edilen tüm canlılara büyük bir saygısızlıktır. Bu konuda daha fazla yorum yapma gereği bile duymuyoruz.

10. Protestomuz esnasında arkadaşlarımız, güvenlik görevlilerinden çok, Haytap yanlılarının tepkisi ve şiddeti ile karşılaşmıştır. Yukarıda sıraladığımız bir dizi şuursuzluk örneğini destekleyen hayvanseverlerin bazılarınca, arkadaşlarımıza karşı “Kaç hayvan besliyorsunuz da buraya gelerek protesto etme hakkını kendinizde buluyorsunuz, şovu bırakın, buradan gidin soytarılar!” gibi yine oldukça şuursuz ve de çocukça söylemler geliştirilmiştir. Duyulması istenmeyen, her türlü çatlak sesin “şov”, “reklam” ya da “edebiyat” gibi tanımlamalarla ifade edildiği Türkiye’de, bunları Haytap’tan ve yandaşlarından duymak bizleri tabii ki şaşırtmadı.
Neyin protesto edildiğini anlamak bir yana, durumdan vazife çıkaran bazı “delikanlı” Haytap taraftarları, “Bagajımda 60 milyarlık makbuz var, getirip gözüne sokarım” gibi laflarla protestonun amacını da saptırmaya çalışmıştır. Tüm bunlar, orada bulunan çoğu Haytap destekçisinin ne kadar sığ bir bakış açısına sahip olduğunun ve aslında kimin şov yaptığının bir göstergesidir.

11. Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi’nin kimlerden oluştuğu dahi bilinmezken, hiçbir şahsın ya da kurumun adı kesinlikle zikredilmezken ve hatta protesto esnasında basının soruları ısrarla yanıtsız bırakılmışken hangi şovdan bahsedilebilir? Kaldı ki Haytap gibi, insanlardan bağış toplama, kurumsal kimlik yaratma, fors elde etme tarzında dertlerimiz de yok.

12. Haytap; PETA, Greenpeace gibi mücadeleyi pasifize eden, direniş ve dayanışma gibi kavramların içini boşaltan kurumsal bir kimlikten öte bir şey değildir. Hayvanseverliği “yararcılık” üzerinden popüler etmek ve yaşanan ciddi hak ihlallerini, ölümleri “sosyal sorumluluk” projeleriyle geçiştirmek, sadece Haytap ve bileşenleri tarafından uygulanmaktadır. Gündeme taşınan hak ihlalleri ile uçucu toplumsal infialler yaratılmakta, popüler edilen hayvanseverlikle bilinçsiz, hayvanın H’sinden bihaber, hayvana zarar veren bir kitle ortaya çıkarılmakta, gündeme taşınan hak ihlalleri ile sadece kurumsal kimlikler hafızalara kazınmaktadır.  Örneğin bugün, eski Greenpeace yöneticilerinin, elde ettikleri fors sayesinde, dünyanın büyük petrol şirketlerinin ya da büyük ekolojik tahribata yol açan sermaye kuruluşlarının yeni CEO’ları olduğunu hatırlatmak isteriz.

13. Hak mücadelesi ya da hak savunusu, dilekçelerden ibaret olmayan bir konudur ve bu konu, kesinlikle “sosyal sorumluluk” olarak basite indirgenemez. Samimi bir şekilde verilen hak mücadelesi, bir reddiyeyi, sağlam bir duruşu da gerektirir. Bugün, sosyal sorumluluk projeleri; hayvanları öteleyen ve öldüren sisteme hizmet etmekte ve hak ihlallerini perdelemeye yaramaktadır. Örneğin “Bir Kap Su” projesi, hayvanların yaşamasına katkıda bulunmak için toplumsal  duyarlılığı arttırmak adına hayvanlar için yararlı bir sosyal sorumluluk girişimidir. Ancak bu girişim bile devletin hayvanlara uyguladığı şiddeti örtbas etmek için pazarlanmakta, devletçe kanıt olarak kullanılmaktadır.

Haytap’ın düşünce yapısı:

14. Geçmiş girişimleri, eylemleri ve söylemleri ile birlikte ve de bu etkinlikle Haytap, devletle/belediyelerle aynı düşünce yapısına sahip olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Haytap, kendisine yarar sağlamayan hiçbir varlığı korumamakta, sürekli yarar-zarar muhasebesi yapmaktadır. “Hayvanların kölesi olmayın, düşün yakamdan” diyerek federasyonun hiçbir hayvana doğrudan hizmet vermeyeceğini, sadece kendi tanıtımına fon ayırdığını defalarca açıklamıştır.
Bu düşünce yapısıyla hareket eden Haytap, hayvanseverin büyük bir çoğunluğunun hayvana ve hayvanla ilgili konularda son derece bilinçsiz olduğu bu ülkede, hayvanseverliği ya da hak savunuculuğunu sadece bir trend haline getirerek kendileri gibi bilinçsiz, girişimlerinin sonucunun hayvana ne getireceğinin hesabını yapmaktan çok uzak ve böylesine ciddi bir konuyu düşünmeye gerek görmeyen kitleler yaratmaktadır. Bu bilinçsiz kitleye hayvan konusunda söz hakkı ve cesaret vererek onları sözcü olarak meydanlara salmıştır. Bu bilinçsiz kitlenin girişimleri de Haytap’la aynı düşünce yapısıyla, hayvanlara karşı yapılmakta olan cinayet ve haksızlıkları meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Yapılmasına önayak oldukları beslenme odakları, kısırlaştırma ihaleleri, ıssız, uzak ormanlara köpeklerin nakledilmeleri/atılmalarına tepkisiz kaldıkları, bu önerilerle Haytap’a göre bir “sorun” olan hayvanları “insanî” bir şekilde ortadan kaldırmak istemeleri de her şeyi kanıtlar niteliktedir.

15. Haytap’a devlet ve belediyelerin verdiği destek, hayvanlara karşı olan projeleri yüzündendir. Katliamcıların destekleriyle Haytap’ın neye evrileceği ise farklı bir merak konusudur.

Topbaş’ın etkinlikteki hayvan düşmanı söylemleri, Haytap’ın ve bileşenlerinin fikirleri:

16. Topbaş, protesto sonrasında “Biz kesinlikle hayvan öldürmüyoruz” demiştir.
Hayvanları açıkça öldüremedikleri doğrudur, ama bugün hayvanlara gizli bir öldürme formülü uygulanmaktadır. Haytap, açıkça öldürülemeyen hayvanları, kendisine bir başarı olarak görmektedir.

Ölümcül yan etkileri olan ucuz anestezik ilaçları, bilinçsiz köpek yakalayıcılarının eline verip sokaklarımızdaki köpeklere yüksek doz vererek ölümlerine sebep olunmaktadır. Bu ekiplerin ne yaptıklarını soran çıkarsa,  toplayıp kısırlaştırıp geri getireceklerini söylenmekte ama toplanıp sağ kalmış köpeklerin büyük bir çoğunluğu takipçisi, arayanı soranı yoksa alındığı yere geri getirilmemekte, ormanlara bırakılmaktadır.
Çok az sayıdaki köpek ise yabancı muhitlere bırakılmakta ki sokaklarda az da olsa köpek görülsün, insanlar hesap sorduğunda belediye kendisini savunabilsin… Ama köpek muhite, muhit köpeğe yabancı olduğu için bu hayvanlar ne yemek ne de su bulabilmekte, yabancı olduğu ortamdan korkup ücra bir köşeye sinmekte, aç kalıp hastalanıp sonunda ölmektedir. Ormana, dağa atılan köpeklerden kimileri ise eski muhitine geri dönmeye çabalarken kaza geçirip ölmektedir.

17. Topbaş, iki yeni dev toplama kampı açacağının da müjdesini vermiştir. Baş katliamcı İBB’nin her dediğine kafa sallayan Haytap’ın, açılacak olan toplama kamplarında hayvanlara yaşatılacak olan zulüm için göstermelik bir şeyler yapıp hayvanların zulmünü bile kurumsal forsu için kullanacağını biliyoruz, geçmişte olduğu gibi…

18. Haytap’ın bileşeni olan bir STK’nın başkanının bir ifadesi vardır: “Köpekler ya köye iner, köylü vurur; zehirler öldürür ya da yolda kamyon altında kalır ölür. Şanslı olan eski yerine varır, ama sayı azalmış olur.” Aynı STK başkanı, şu öneriyle belediyelerin ve devlet kurumlarının da kapısını aşındırmıştır: “Ortalıkta çöp bırakma, çöpleri topla, hayvanlar açlıktan ölsün, hayvanları kısırlaştır, bunun için bana destek (para) ver, 5 yılda bir tek hayvan kalmaz.”
Benzer söylem Haytap Başkan Yardımcısı Çıtırık’tan da gelmişti: “Dişinizi sıkın, 5 yıl sonra tek bir köpek göremezsiniz.”

19. Hakları korunduğu iddia edilen hayvanlar için böylesine içten pazarlıklı, sinsi girişimleri her daim sabote etmek gerekir ki bunlar aynı zamanda birer deşifre girişimidir. Çünkü hayvanlar için yukarıda sıraladığımız endişeleri taşıyoruz, Haytap’ın bu tarz girişimlerinin hayvana zarar verecek sonuçlar doğuracağını biliyoruz. Haytap, hayvanları sistemli bir şekilde katleden, “rehabilite ediyoruz” deyip aslında soykırıma uğratan, hayvanları izole eden, hakları yok sayan, ilerleyen zamanlarda açacağı yeni dev toplama kamplarıyla uyguladığı zulmü genişleteceğini müjdeleyen (!) kurumlarla işbirliği yapmaktadır. Bu yüzden hayvana hiçbir yararı olmayan, “yağdanlık” şeklinde karşılıklı plaketleşmelerden öteye gitmeyen bu etkinlikte, eleştirilerimizi haklı olarak dile getirmek zorunda kaldık.

20. Haberdar olduğumuz her hayvan hakları ihlalinde, hayvanlara zarar veren bu tür girişimlerle hayvan hakları hareketi, “sosyal sorumluluk” zırvalarıyla pasifize edildiği sürece ve Haytap ve benzeri uzlaşmacı kuruluşlar hayvanlara yönelik devlet şiddetini aklayan bir araç olmaktan vazgeçinceye dek bu protestoda olduğu gibi tepkilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Çünkü, hayvanların hayvansever desteğiyle kökünün kazınmak istendiği bir sürece girmiş bulunmaktayız.
İlgililere duyurulur.

http://www.internationala.org/index.php/isyan/hayvan-kurtulusu/2935-bb-haytap-etkinlii-neden-protesto-edildi.html
Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi

hayvanozgurluguinisiyatifi@gmail.com

26 Ocak 2016 Salı

Veganlar ve sokak hayvanlarının hakları





Bir vegan olarak kedi/köpek haklarıyla ilgilenip diğer hissedebilir canlıların haklarını gasp etmekte ve onları kullanmakta sorun görmeyen hayvanseçer kitleyi eleştiriyor ve etik olarak yapmaları gereken şeyin vegan olmak olduğunun siyasetini yapıyorum. Vegan olmam ya da bunu yapmam sokak hayvanlarının haklarını savunmama engel teşkil etmiyor.
 
Birkaç gündür medyada özellikle sokakta yaşayan köpeklere dönük olarak “sokaktaki ‘başıboş’ köpekler saldırıyor” algısını oluşturan bir dizi haber dalgası başladı. Bu dalganın vurduğu kıyı, Kısırkaya toplama kampı olacak. Zira kısa zaman önce Kısırkaya için, İBB ile ilçe belediyeleri arasında protokol yapılmasına karar verildi. Tam da bu süreçte başlatılan “köpekler saldırıyor” haberleri ile toplu köpek toplamalarının meşrulaştırılacağı aşikâr. 

Öte yandan bir yılı aşkın süredir bazı veganlar, sokak hayvanları için vegan olmayanlarla birlikte hareket etmenin, vegan olmayanlara “Ben hayvanlar için görevimi yaptım!” şeklinde bir vicdan mastürbasyonu yaptıracağını savunarak, veganları sokak köpekleri için vegan olmayanlarla çalışmamaya davet eder bir konumda kendilerini konuşlandırdı ve bu söylem üzerinden yayın yaptı.

Vegan olmak, kedi ve köpek kullanımına ya da onlara karşı girişilen hak gasplarına karşı olmakla sınırlı olmayıp -bütün hayvanları kapsayan- hayvan kullanımı karşıtlığı olduğu için; kedi ve köpek türleri de bütün hayvanları kapsamadığı için yukarıdaki argümanın mantıksal bir geçerliliği yok.

Hayvanseçer kitle ile aynı kalabalık içinde yer alınan bir “köpekler sokağın halkıdır” eylemi, “vegan olmayalım” eylemi değil, katliama götürüleceği konusunda kuvvetli şüphe bulunan sokak hayvanlarının mevcuttaki konumunu koruma girişimidir.

Hiç kimse, mantıken, sadece kedi ve köpek üzerinden, veganlığın amacı olan “bütün hayvan kullanımı yanlıştır” noktasına varamaz ve kedi ve köpek hakları için mücadele ederek, bu iki tür dışında kalan öteki hayvanları kullanmama sorumluluğunu yerine getirmiş olamaz. Kedi ve köpek hakları için mücadele eden ama vegan olmayan kimseler, “sadece” kedi ve köpek hakları için mücadele etmiş ve vegan olmayan kimselerdir. Hayvanseçerdirler. Etik bireyler değildirler (vegan olmayan feministler, barış aktivistleri ya da çevrecilerden vb. farklı olmayarak). Bu kimseler, sömürülen bütün hayvanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmedikleri için olası vicdan mastürbasyonlarını ancak kedi ve köpek türleri için yapabilir ve vegan olmayarak keyfi hayvan kullanımlarına devam ettikleri sürece vegan olmaya davet edilmek durumundadırlar.

Diğer yandan hayvanseçer kitle ile birlikte yapılan böylesi bir eylemden dolayı hayvanseçer kitlenin vicdan mastürbasyonu yaparak vegan olmayacağını savunanların şu ana dek sadece veganlardan oluşan bir kitleyle sokak hayvanlarının toplanmasına karşı nasıl bir eylemlilik içinde bulundukları da sorulmalıdır.

Bu bağlamda konu herkesin vegan olacağına ya da vegan bir dünyanın oluşacağına karşı duyulan bir inançsızlık değil, bu gerçekleşene dek spesifik olaylara, o olaylara dönük eylemsiz kalmanın saçmalığıdır.

Misal devrim olacağı konusundaki kesinliği sabit bir devrimcinin, devrim gerçekleşene dek olan biten haksızlık ve adaletsizliklere sessiz kalabileceğini düşünebilir misiniz? Ya da sessiz kalmayan bir devrimci için “Bu kişinin devrim olacağı hususunda kesinliği yok.” denebileceğini düşünüyor musunuz? Tam da bu bakış açısıyla, vegan bir dünya ya da “normun vegan olduğu bir dünya”ya olan inanç ya da kesinlik ile paralel olarak ölüme götürüleceği konusunda ciddi şüphe bulunan sokak köpekleri için eylemlilik içinde bulunulabilir ve bu eylemlilik, vegan bir dünyanın oluşturulacağı fikriyle çelişmez.

Kaldı ki hayatın diğer alanlarında (iş, okul ve hatta arkadaşlık) aynı kalabalık içinde bulunduğumuz vegan olmayan kimseler ile köpek toplamaya karşı bir eylemde aynı kitle içinde bulunmak ve ilişki geliştirmek, onlara veganlık anlatmak ve yaşayan örnek olarak veganları görmelerini sağlamak, veganlık yayını/yayımı açısından da bir eylemselliktir.

Veganlığa davet edildiğine “Yok arkadaş ben sokak köpekleri için eyleme giderek hayvanlara karşı görevimi yapıyorum.” diyen çıkarsa, veganlığın kedi ve köpekle sınırlı olmadığının anlatısı bu yukarıda değindiğim mantıksız “vicdan mastürbasyonu argümanı”nı yok etmiş olacaktır çünkü veganlığın konusu kedi ve köpekle sınırlı olmayıp bütün hayvanları kapsamaktadır.

***
 
Ve evet, insan eliyle karnı doyurulan kedi ve köpekler hayatta kalabilecekleri şekilde formüle edilmiş bitkisel yemeklerle beslenmelidir. Vegan kedi/köpek yemekleri dünyada mevcuttur. Konu, bu hayvanların biyolojik olarak “necil” olduğu değil, vegan bir diyetle sağlıklı şekilde yaşayabilmeleri ve bizim bir kısım hayvanı öteki hayvanlarla besliyor olmamızdaki etik sorun ile bu sorunun giderilmesi için yapmamız gerekenlerdir.





10 Ocak 2016 Pazar

Barış ve Veganlık



“Mezbahalar var oldukça savaşlar dinmeyecektir.” demişti Lev Nikolayeviç Tolstoy. Çizgiyi net olarak çekerek “Hayvan kullanımı var oldukça barış gelmeyecektir.” diyeceğim.

Barış için, adalet için olmazsa olmaz etik bir gerekliliktir veganlık. Veganlık yani Homo sapiens sapiens türünün hissedebilir (acıyı hazzı bilen; sentient) canlılar olan diğer hayvan türleri üzerinde kurduğu ve onları mal/kaynak statüsünde konumlandırdığı türcülük (tür hiyerarşisi) tabanlı hâkimiyetin reddi, barış ve adalet için başlama noktamızdır.

Irkçılık, cinsiyetçilik, yaşçılık, engelli ayrımcılığı, lgbti ayrımcılığı ve diğer ayrımcılıklar gibi türcülük de bir ayrımcılık biçimi olup diğer ayrımcılık biçimleriyle temel olarak aynı argümandan beslenmektedir. Bir grubun diğer gruptan üstün olduğu iddiasının ırk (beyaz-siyah), cinsiyet (erkek-kadın), yaş (genç-yaşlı) ikili karşıtlık eksenlerinin türcülükteki karşılığı insan-hayvan ikililiğidir. Herhangi bir gruba ait olmanın diğer grup üzerinde hâkimiyet kurmak için hak teşkil ettiği iddiasının “maruz bırakılan” değişkeni konumundaki ötekiler için ortadan kaldırılması gereken yegâne olmazsa olmaz, ayrımcılık fikrinin kendisidir. Ayrımcılığa karşı olurken nasıl ki cinsiyetçiliğe karşı olup ırkçılığı görmezden gelen bir tutum içinde yer almak mümkün olmayacaksa; bir ayrımcılık biçimi olan türcülüğe karşı olmadan ayrımcılığa karşı olmak mümkün değildir. Türcülüğe karşı olmadan herhangi bir ayrımcılık biçimine karşı olmak ya da herhangi bir ayrımcılık biçimine karşı olmadan türcülüğe karşı olmak, ayrımcılık karşıtlığı mantığının doğasına aykırı tutarsız bir edim olacaktır.

Türcülüğü herhangi bir ayrımcılıktan ya da herhangi bir ayrımcılığı türcülükten ayrı düşünemeyiz.

Tür hiyerarşisine dayalı ayrımcılık, ayrımcılığın öncü bir formudur. Tarihte ayrımcı ideoloji için bir grubu yok etmeyi meşrulaştırmanın en kolay yolu o  grubu “insan”dan uzaklaştırmak olmuştur. Neden ırkçı Nazi ideolojisi; Yahudileri, Slavları, Çingeneleri ve Afrikalıları “untermenschen” yani “alt insan” olarak tanımladı? Böylece onları hayvana yaklaştırmışlardı ve hayvan öldürmek sorun değildi.

Fiili barış ve barış tahayyüllünün karşısında konumlanan ırkçı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, ayrımcı ideolojinin kökeninde türcülüğü görebiliriz. Tarihte; ırkçıların, insana yönelik faşizmi başlatmak için yapmaları gereken şeyin, hedeflerindeki grubu,  “insan statüsünden çıkarma” eylemi, bize, faşizmin olgusal olarak çoktan var olduğunu (hayvanlar üzerinde); yapılan yegâne şeyin, faşistlerin, hedef kitlesini genişletmek olduğunu göstermektedir.

İşte tam da bu yüzden adalet, eşitlik ve nihayetinde barış için çeşit ayırt etmeksizin her türlü ayrımcılığın meşru görülmeyeceği bir dünyayı oluşturmak durumundayız.

Türcülük karşıtlığının eşitliği veganlık yani hayvan kullanımının istisnasız reddidir.

İnsan-dışı-hayvanlar, tıpkı insan gibi hissedebilir (acıyı hazzı bilen) canlılardır. Acıyı, mutluluğu, tutsak edilmeyi, hazzı, ıstırabı ve stresi bilirler; sinir sistemleri vardır. Hiçbir hayvan; mal ve kaynak, yiyecek ve içecek, kıyafet ve aksesuar, kozmetik ve medikal ürün, denek ve eğlence, ulaşım, spor ve kumar objesi değildir. Veganlık yani ayrım yapmaksızın hissedebilir bütün canlılara karşı âdil ve etik bir yaklaşımla onları köle olarak görmeme yükümlülüğü, barış için başlama noktasıdır.

Veganlık bir beslenme ya da giyinme biçimi değil, beslenmeyi-giyinmeyi de kapsayan, nerede sömürü varsa orada sömürü karşıtı pratik sonuçları olan fikirsel bir ayrımcılık karşıtlığıdır. Veganlık, ayrımcılık ediminin olgusal olarak ortadan kaldırılmasıdır. Veganlık, bizden olmayanı sırf bizden olmadığı için ötekileştirebileceğimiz düşüncesinin yıkımıdır. Veganlık, birçok meşrulaştırıcı “susturucu” (kültür, inanç, gelenek) ile toplumun en çok hak gaspı, sömürü ve adaletsizliğe uğrayan halkları hayvanlar için girişilen ve sonuçlarının insan türünü barış, adalet ve eşitlik ekseninde devrimsel nitelikte dönüştürmesinin kaçınılmaz olduğu bir mücadele hattıdır.

Vegan olmak bize, hayvan sömürmenin nasıl keyfi bir kullanım olduğunu aksini yaşatarak göstermektedir. Evet, hayvan kullanmadan yaşamak mümkündür ve buna veganlık diyoruz. Hayır, hayvan kullanımı hayatta kalmak için olmazsa olmaz bir zorundalık değildir. Olmazsa olmaz etik zorundalığın karşılığı vegan olmaktır.

Veganlık bize, barış karşısında yer alan temel unsurlardan biri olan ayrımcılığın nasıl toplumun en zayıf halkası konumundaki hayvanlar nezdinde temelinden yok edildiğini göstermektedir.

Hayvan hakları, hayvan özgürlüğü ve veganlık kavramları, hayvan hareketindeki diğer yaklaşımlara göre temelde ortak bir şey söyler: Hissedebilir canlılar olan hayvanları insanın kendi menfaati için kullanması etik olarak yanlıştır! Nasıl ki yüzde beş oranda çocuk tacizini olumlayan bir taciz karşıtlığından bahsetmek mümkün olmayacaksa vejetaryenlik, hayvan refahı, part-time etsizlik, form tutmak ve “sağlıklı olmak için veganlık” gibi merkezinde “öteki”nin yer almadığı, “Hayvanlar hissedebilir canlılar olduğu için amasız-istisnasız onları kullanmak yanlıştır.” söylemini temellendirmeyen yaklaşımlar kısmen ayrımcılığı beslemekten, kısmen ayrımcılığı yeniden inşa etmekten, kısmen de ayrımcılığa karşı tutarsızlık oluşturmaktan öteye gidememektedir.

Toplumun en zayıf halkası konumda yer almaları hayvanların kendilerine karşı sürdürülen sömürüye direnmedikleri manasına gelmiyor. Kullanım altındaki hayvanlar kendilerine karşı yürütülen zorba sömürü düzeni içinde istimara ve zulme, işkence ve tutsaklığa karşı yanıtlarını kimi zaman saldırıyla, kimi zaman firarla kimi zaman da mukavemet göstererek veriyor. Bildiğimiz şey, hayvanların, kullanıma rıza göstermedikleridir. Hayvanlara karşı yürüttüğümüz savaş karşısında barışın ismidir veganlık.

Keyfi olarak hak gasp etmenin, hissedebilir bir canlının vücut bütünlüğünü ihlâl etmenin, onu mal ve kaynak olarak köleleştirmenin (bunların hepsi keyfi olarak hayvanlara karşı yapılmaktadır) zihinde meşru olarak karşılandığı bir mecradan adalet ya da barışın filizlenmesi mümkün değildir. Böyle bir ortamda barış, savaş karşısında her zaman için bir adım geride kalacaktır.

Sırf maruz bıraktığı kendinden farklı bir tür diye, hissedebilirlik açısından kendinden hiç de farklı olmayan hayvanlara karşı kan dökmeyi bilen, tutsak etmeyi meşru gören, kölelik ve sömürüyü sürdüren, ayrımcılığı yücelten topraklarda “yeşeren” bir “barış”, asla yeşeren barış değil; ötekileştiren, sömüren, zulmeden, öldüren, gasp eden bir gerçekliğin perdesi ardında oynanan ve sonucunun ayrımcılığa gitmekten gayrı çaresinin olmadığı ahlâki şizofreniden başkası değildir.

Barışı sağlamak, adaleti oluşturmak, ayrımcılığı bitirmek için vegan olmalıyız!