22 Mayıs 2017 Pazartesi

Ev Arkadaşına Hayvan Kullanılarak Yapılmış Peynir Taşıyan “Vegan”(?)

Veganlık; hayvan kullanmamak değil, hayvan "kullanımını" reddetmektir. Bu ret, hayvan kullanmamayı barındırır ama sadece bundan ibaret değildir. Hayvan kullanmamak ile hayvan kullanmayı reddetmek şeklindeki iki kavram arasındaki farka çok fazla kafa yormamış olabiliriz. Bu yazıyla arada ne fark olduğunu mümkün olduğunca net şekilde ortaya koymaya çalışacağım.

Hemen bir örnekle meseleye girelim. Gittiğimiz okulda, içinde vegan olmayan "yemeklerin" bulunduğu bir menünün, her okul günü, bize, ücretsiz olarak "sunulduğunu" farz edelim. Biz, bu menüyü yemekhaneden alsak da, almasak da, bunun her gün bizim için okul yönetimi tarafından oluşturulduğunu düşünelim. Eğer vegansak, veganlığın hayvan kullanımının sonlanması tanımı ve bu tanımla tutarlılık gereği, sırf bizden bağımsız olarak her gün çıkıyor ya da bize ücretsiz verilmesi teklif ediliyor diye vegan olmayan "yemeği" yemekhaneden almayız. Peki, neden yapmayız bunu? Hızlı yanıt: Çünkü hayvan kullanımına itiraz etmemiş oluruz. Aksini yapmak ise, hayvan kullanımını eylemsel ve fikirsel olarak olumlamak olur.

Hayvan kullanımı içeren ve adına "yemek" denen katliam/kölelik somutunu almıyor oluşumuzdaki duruş, hayvan kullanımını yanlış buluyor olmamızın doğası gereği kaçınılmazdır. Dünyada bizden bağımsız olarak her gün işlenen hayvan katliam ve kullanımlarına karşı olmamızın nedeni, bunların bize ücretli ya da ücretsiz; düzenli ya da düzensiz olarak "sunuluyor" oluşu değil; "sunulanın", hissedebilir bireylerin köleleştirilmiş ve/veya katliama uğratılmış hayatları olduğu gerçeğidir. Yani vegan olarak bizler, odağımıza hayvanı alırız ve meselenin hayvanın kullanılmasının yanlış olduğu noktasından hareketle, hayvanı kimin kullanıyor; hayvan kullanımının bize ücretli ya da ücretsiz ulaşıyor; hayvan kullanımının bize ne sıkla "sunuluyor" olduğu meseleleriyle ilgilenmeyiz.
"Nasılsa biz kullanmıyoruz, o zaman arkadaşıma vereyim yoksa çöpe gidecek." şeklindeki bir yaklaşımın odağında hayvan değil, insana hizmet yer alır. Hayvan açısından olaya baktığımızda, hayatının kimin tarafından yok edildiğinin ne önemi vardır? Hayvan, onu biz değil, arkadaşımız kullandı diye bize teşekkür mü ederdi böylesi bir fırsatı olsaydı yoksa bu kullanıma engel olmadığımız; elimizle buna dâhil olduğumuz için tepki mi gösterirdi? Acıyı bilen ve hayatta kalmakta çıkarı olduğunu bildiğimiz bir bireyin hangisini yapacağını kestirmek zor olmasa gerek. Bizim derdimiz hayvanı kimin köleleştirmiş olduğu mudur yoksa hayvanın köleleştiriliyor olması mıdır? Konu, "hayvan kullanım iştiraki"nde "bizim" de mi bulunmuyor oluşumuzdur yoksa hayvan kullanım iştirakine karşı olmak; kimin iştirak ettiğinden alakasız olarak kullanımı sonlandırmak mıdır?

Yemekhanede bize "sunulanı" almayıp bunu bir başka kişiye vermemiz durumu ise, hayvan kullanımına karşı çıkmamak olduğu gibi hayvanların yemek olarak kullanılabileceği fikrini desteklemiş olmak manasına gelir. Bizim bunu hangi niyetli yapıyor oluşumuzun hayatı sonlandırılan ya da köleleştirilen hayvan noktasında bir önemi yoktur. Böylesi bir şeyi, vegan olduğunu söyleyen kişi, okuldaki öğrencilere kendini "itici" göstermemek için yaptığını ve kişilerle kuracağı "pozitif" iletişim üzerinden onlara veganlık anlatacağını ifade edebilir. Böylesi bir örnekte ne gibi sorunlar olabilir? İlk olarak karşımız çıkan sorun, vegan olduğunu söyleyen kişinin, böylesi bir edimi gerçekleştirmesi durumunda kullanımın kim tarafından olduğundan bağımsız ve önemsiz olarak (hayvan açısından olaya bakarız) hayvan kullanımına ret getirmemiş oluşudur. Bu noktada gelmeyen ret, "sunulan" hayvan kullanımı vasıtasıyla gelen onay demektir.

Kişi ya da kişileri, hayvan kullanımının etik bir yanlış olduğunu bize anlatan veganlığa ikna etme girişimi, hayvanın kaynak olarak kullanılabileceğine getirilen onay ile bir çelişkiden öteye gidemez. Kendimizi "vegan" olarak ifade ederken, bizim "payımıza" okul tarafından getirilen hayvan kullanımını kendimiz almayıp başkasına "paslarsak", karşı olduğumuzu söylediğimiz şeyi aynı anda onayladığımız manasını oluştururuz. Onayladığımız bir şeye karşı olamayız mantıken. Karşı olduğumuz şeyi ise onaylamamız söz konusu değildir. Hem karşı olup hem de onaylamanın mantıken tutarsız olduğu noktasından hareketle böylesi bir edimle varacağımız yere çelişki denir. Bu örnekteki ikinci sorun ise yanlış bir temel üzerine "doğru" şeylerin inşa edilemeyeceği gerçeğidir. Nasıl ki gasp yoluyla elde edildiğini bildiğimiz bize uzatılan bir eşyayı "Gasp yanlıştır." diyerek geri çevirmek yerine ses çıkarmayıp bunu bir arkadaşımıza verdikten sonra gaspa karşı olduğumuzu söylememizin bir anlamı kalmamış oluyorsa; hayvan hayatının gaspı olan hayvan kullanımını arkadaşımıza "sunarak" bu kişiye veganlık anlatamayız. Bu kişinin ileride vegan olacağı ihtimali üzerinden hareketle hayvan kullanımına onay vermek, veganlığın tanım ve mantığına aykırıdır.

Yanlış temel üzerinden doğrunun inşa edilemeyeceği gerçeğini şu örnekle somutlaştırabiliriz: Cinayet işlediğini bildiğimiz birinin ileride cinayet işlemesine engel olma olasılığımız üzerinden giderek bu kişiye "itici" gözükmemek adına bu kişinin o anda işlediği cinayetin bir parçası olmayı etik bulabilir ya da o kişiye cinayet aletini uzatarak iştirakçi olarak bu resimde yer alabilir miyiz? Yer alabileceğimizi iddia eden şıkkın yanlışlığı üç çehreden ele alınabilir. Birincisi, eğer kendimizi cinayet karşıtı olarak ifade ediyorsak, o an engel olmadığımız hatta katile yardım ettiğimiz noktadan yola çıkarak katilin "ileride bir gün" cinayet işlemesini durdurabileceğimiz savı, cinayet karşıtı konumumuzla çelişmektedir. İkincisi, katili, cinayet işlememeye ikna edeceksek başta onaylar konumda yer aldığımız o noktayı terk etmemiz gerekir ki eğer o nokta terk edilebiliyorsa o zaman bu noktada başta yer almanın anlamı yitirilmiş olunur zira noktanın terki ile "itici" gözükme olasılığı devreye girmiş olur. Üçüncüsü, daha sonradan ne olacağını bilmediğimiz bir hususta (katil cinayet işlemeyi bırakacak mı, bilmiyoruz.) şimdiden bildiğimiz ve yanlış olduğunu kabul ettiğimiz öldürmenin parçası olmak, yanıtı belli olmayan ve dolayısıyla soru işareti niteliğinde bulunan bir olasılığa karşı yanıtı çoktan belli olan gerçekliği hiçe saymak manasına gelir.

Derdimizin ne olduğunu pekiştirmek için şu örneğe bakalım. Birlikte yaşadığımız insanlardan biri, vegan olduğumuzu beyan etmiş olmamıza rağmen bizden her gün kendisi için hayvan sütüyle imal edilmiş bir kutu peynir satın almamızı istiyor. Eğer "Veganlık hayvan kullanmamaktır." demekle yetinir ve "Veganlık hayvan kullanımına karşı çıkmaktır." üzerinden konum almazsak, gidip o peyniri satın almamızda mantıken bir sorun oluşmadığını iddia edecek kişiler çıkabilir. Ne de olsa o peyniri biz kullanmış olmayacağızdır bu bakış açısına göre. Fakat bizim satın aldığımız bu peynir yüzünden ineklerin kölelik konumları devam etmiş olur. Odakta ineğin bulunmasının gerçek olduğu her koşulda peyniri kimin satın aldığının herhangi bir önemi yoktur. Odakta ineğin olmadığı her koşul, kaçınılmaz olarak odağa insanı yerleştirmiş olur. Bu yüzden "kendine vegan" diye bir şeyden bahsetmemiz hayvan köleliğinin sonlandırılması ve hayvan özgürlüğünün gerçekleşmesi noktasında imkânlı değildir.  Vegan dünya, tek kişinin hayvan kullanmamasıyla değil, dünyada hayvan kullananların bu kullanımı bırakmasıyla mümkün olabilir. Vegan bir dünya talebinde bulunduğumuz anda, vegan dünya için veganlık çağrısı yapmaya başlamamız gerekir.

Hayvan köleliğinin sonunu getirecek şey, peyniri kimin yediği değil; hayvan kullanımıyla üretilen peynir için talebin ortaya çıkmadığı şartların oluşturulmasıdır. Peynir yemeyen ama peynir taşıyan veganlar, hayvan köleliğini sonlandırmak için bir adım atmış olmadıkları gibi hayvanın kaynak olarak görülmesine itiraz etmedikleri/bu itirazda tutarlı olmadıkları için hayvanların kullanılabilecek kişiler olmadığı fikriyle çelişkili konuma gelmiş olur.

Hayvan kullanımı karşısında vegan bir dünyayı peynir taşıyarak değil, peynirin satın alınmasının etik bir yanlış olduğunu anlatarak oluşturabiliriz. "Ben taşımazsan zaten başkası taşıyacak." şeklindeki bir yaklaşım ise, anti-militarist birinin "Nasılsa savaşlar var biz de askerlere mermi taşıyalım, biz taşımazsak nasılsa taşıyan birileri çıkar." demesinden farklı olmayacaktır. Oysa, savaşsız bir dünyayı oluşturmak için başlama noktası mermi taşımak değil, mermi taşımaya itiraz etmektir diğer itirazların yanında. Henüz vegan olmamış ya da veganlığın toplum tarafından bir norm olarak henüz kabul edilmemiş olduğu;  yılda 150 milyardan fazla hayvanın hayatının gasp edildiği bir gerçeklikte tabii ki birileri bir şeyleri biz yapmasak da yapacaktır. Asıl olan bizim buna karşı ne yaptığımızdır. Bizlerin sorumluluğu sessiz kalmak, olanı kabul etmek, olana iştirak etmek, olanın ucundan tutmak değil; olanı reddetmektir. Olanı reddetmek ise, olana iştirak etmekten değil; olana karşı koymaktan geçer.


Veganizm; keyfi olarak hayvan kullanmamak değil, hayvan kullanımını reddetmektir; çünkü veganlık, hayvan kullanmıyor olmanın odağına hayvanın hissedebilir kişi olduğu gerçeğini yerleştirir ve bu gerçek noktasından hareket ettiğimizde mesele hayvanı kimin kullandığı değil, hayvanın kullanılmıyor olması gereksinimidir ve bu gereksinim de, bizi, kimin kullandığından bağımsız olarak hayvan kullanımını reddetmemizin şart olduğu bir yerde konumlar.

11 Nisan 2017 Salı

“İlk Defa Bir Polis Tarafından İnsan Muamelesi Görüyorum”

“‘Polislerin translara sokakta yürürken bile ceza yazdıklarını, LGBT bireylere kötü davrandıklarını biliyoruz. Siz olayın diğer tarafındayken, yani polisken nasıldı durum’?

‘Mesleğe ilk başladığımda, kendi yönelimimi kabul etmediğim zamanlarda, karakola bir travesti gelmişti. Ama kolları kan revan içerisinde… Polis arkadaşlar da dalga geçiyor. Çok zoruma gitmişti. Kızı nezarete atacaklardı, hayır, dedim. Onu bizim dinlenme odamıza götürdüm, bir kahve yaptım. Sağlık raporuna da ben götürdüm. Bana dediği tek şey: ‘İlk defa bir polis tarafından insan muamelesi görüyorum’. Orada çok duygulanmıştım.’”*

Çiçek Tahaoğlu’nun “Meslekten Kovulan Eşcinsel Polis Anlattı” haberinden bir bölüm okudunuz.

“İnsan yerine konmak”? Büyük resme bakacak olursa aslında ne kadar da günü kurtarıcı bir yaklaşım. Milyarlarca insan-dışı-hayvanın cehennem edilmiş tutsak hayatlarının hem gözümüzün önünde, hem gözümüzden ırakta süre geldiği ya da süre götürüldüğü bir gerçeklikte vücut parçaları ile çıktılarının, bedenleri ve hayatlarının hizmetimize sunulduğu hayvan sırtı üzerinden geçinen dünyamızda sadece insan yerine konsaydık(!)

Ayrıcalıklı dokunulmazlık kalkanı ardında sığınmaya çalıştığımız “insanlık” konumu, adaletsizlik ve ayrımcılık edimlerinin kendiyle mücadele edip bunları sönümlendirmek yerine bunları olduğu gibi bırakıp “insana terfi etmek suretiyle kendini kurtarmaya çalıştıkça adaletsiz ve ayrımcılık, olgusal olarak süregelmeye devam edecek.

Eğer insan-dışı-hayvanlar üzerinden devam eden bu katliam ve kullanım düzenine son vermezsek, bu adaletsizlik ve ayrımcılığın maruz bırakılanları konumundaki hayvanlar için kaçınılmaz gerçek; kendi hayatlarını yaşamak yerine, mal ve kaynak olarak görüldükleri dünyada, hizmet edecekleri kullanıcıların kullanılanı olarak kalmak olacak.

Öte yandan, bütün hissedebilir türleri kapsayan adalet ve özgürlüğün değil, ayrımcı fikirlerinin var ettiği iktidarın hükümranları için Homo sapiens sapiens türdaşları arasında “sınırı aşanları” cezalandırma yollarından biri de, onları insandan çıkarıp hayvanlaştırmak ve sonrasında kölelik ve katliamdan nasibini aldırtmak olacaktır.

Adını koyalım. Irkçı ideoloji için bir grubu yok etmeyi meşrulaştırmanın en kolay yolu o grubu “insan”dan uzaklaştırmak olmuştur. Irkçı Nazi ideolojisi; Yahudileri, Slavları, Çingeneleri ve Afrikalıları “untermenschen” yani “altinsan” olarak tanımladı. Bu şekilde onları hayvana yaklaştırmışlardı. Ne de olsa hayvan insandan “alt” idi ve kendi çıkarlarımız söz konusu olunca onları öldürmekte sorun yoktu(!)

Birbirine savaş açan ülkelerin birbirini sıçanlıkla; belli kesimlerin diğerlerini köpeklikle suçlamasının temelinde, net şekilde insandan aşağıda tutulan hayvanlara yapılabilecek her türlü menfi icraatın meşruiyet fikri yatmaktadır.

Erkin, kadına biçtiği üretici rol, her gün kırsalda-endüstride tavuk ve inek üzerinden yeniden inşa edilmiş olunmuyor mu? Hissedebilirlik (öznel farkındalığa, sinir sistemine sahip olmak; acıyı, mutluluğu bilmek) bakımından aynı olduğumuz ve kendi hayatlarının öznesi olabilecekken bizlerin nesnesi/kölesi haline getirdiğimiz hayvanları tür ayrımı üzerinden bizden aşağıda konumlandırmamızın ardında yatan ötekileştirme fikri gerçekten hayvanla sınırlı mı?

Peki ya kadınlar, translar, eşcinseller, travestiler, interseksler, farklı dine mensup olanlar, ateistler, farklı bir milletten olanlar ya da milletsiz olanlar, evsizler, sokakta yatanlar; ötekiler? Baskın birkaç “normal” şablonunun dışında varlık gösteren bireyler için ötekileştirilmek, toplumun en zayıf halkası olan hayvanları ötekileştirebildiğimiz bir dünyada, ötekileştirme fiilinin kendini devam ettiren niteliğe sahip bir edim olarak kaçınılmaz olacak. Hayvanlar özgür olmadıkça topyekûn özgürlük olmayacak. Topyekûn özgürlük olmadıkça özgürlük olmayacak! Topyekûn özgürleşme için düsturumuz hiç kimseye ayrımcılık uygulayamayacağımız ve başlama noktamızın hayvanlar olduğu bir dünya tahayyül etmek durumundayız. Hayvanları içine dâhil etmediğimiz bir etik çember, ayrımcılıktan vazgeçmediğimiz bir adaletsizlikten başkası olmayacak.

Aradaki bağlantıyı “okuyabiliyor” muyuz? Asıl derdiğimiz ayrımcılık olgusuna kendisine karşı çıkmak olduğunu fark edebiliyor muyuz? İnsan türüne karşı yapılan ayrımcılıklardan şikâyet ederken insan türü olarak her yıl yüz milyardan fazla hayvana uyguladığımız ayrımcılık sonucu onları köleleştirdiğimiz ya da öldürdüğümüzü görebiliyor muyuz? Etik olarak yapılması gerekenin, insan-dışı-hayvanları, etik çemberin dışında tutmak değil içine almak gerektiği hususunda hem fikir değil miyiz? İnsana “terfi” etmek yerine, hayvanla vücut dokunulmazlığı ve özgürlük bakımlarından aynı çizgide olmamız gerektiği sonucuna, insan-dışı-hayvanların hissedebilirlik noktasında bizlerden farkı olmadığını biliyor olarak varmıyor muyuz?

Özgürlük ve adaletin teşekkül edebilmesi için, insan-dışı-hayvanların köleleştirildikleri bu haksız gerçekliğe karşı özgürlüğün kazanabilmesi için, hayvanlara bunu yapıyor oluşumuzun etik olarak yanlış olduğu için, topyekûn özgürleşme için terfi etmeye değil ayrıcalığı ortadan kaldırmaya ihtiyacımız var.

Bu ayrıcalığın ismi türcülük, ortadan kaldırılışının adı ise veganlıktır.

İnsan-dışı-hayvanlar, tıpkı insan gibi hissedebilir canlılardır. Acıyı, mutluluğu, tutsak edilmeyi, hazzı, ıstırabı ve stresi bilirler; sinir sistemleri vardır. Hiçbir hayvan; mal veya kaynak, yiyecek veya içecek, kıyafet veya aksesuar,  kozmetik veya medikal ürün, denek veya eğlence, ulaşım, spor veya kumar aracı değildir. Vegan olmak, hissedebilir bütün canlılara karşı âdil olmak ve hep birlikte özgürleşmek için başlama noktasıdır.



6 Mart 2017 Pazartesi

Astroloji bilimsel midir?

Bazı açılardan bakıldığında astroloji bilimselmiş gibi gözükebilir. Astroloji, gök cisimleri hakkında bilimsel bilgi ve yıldız haritaları gibi kulağa bilimsel gelen araçlar kullanır. Bazı kimseler, astrolojiyi kullanarak gelecek olaylar ve kişilerin karakterleri hakkında beklenti ve tahminde bulunurlar. Bazı kimseler ise, astrolojinin delile dayandığını iddia eder. Bu delil, kişilerin astrolojinin işe yaradığı yönündeki tecrübeleri olarak gösterilir. Peki, astroloji sorulara yanıt vermenin gerçekten bilimsel bir yolu mudur?

Şimdi aşağıdaki bilimsellik kontrol listesini kullanarak astrolojiyi değerlendirelim. Astrolojinin bilimsel olup olmadığına siz karar verin!

Doğal yaşama odaklıdır?

Astrolojinin temel tezi, gök cisimlerinin (güneş, ay, gezegenler, takımyıldızlar) dünyadaki olaylar üzerinde etkisi olduğu ya da bunlarla ilişki olduğu yönündedir.


Doğal yaşamı açıklamayı hedefler?

Astroloji, gök cisimlerinin göreli konum ve hareketleri hakkında bir takım kurallar kullanarak dünya üzerindeki olaylar ve kişilerin özellikleri hakkında açıklama yapar ve tahminde bulunur. Mesela bazı astroloji türleri, ilkbahar ekinoksundan hemen sonra doğmuş kişilerin kuvvetli ihtimalle girişimci olacağı yönünde tahminde bulunur.

Test edilebilir fikirler kullanır?

Astrolojinin oluşturduğu tahminlerin bazıları o kadar genel şeylerdir ki bu hususta herhangi bir sonuç bu tahminlere uygun olarak yorumlanabilir. Bu şekilde bakıldığında astroloji test edilebilir değildir. Fakat bazı kimseler astrolojiyi kullanarak doğal dünyadaki sonuçlarıyla doğruluğu test edilebilecek spesifik tahminlerde bulunmuştur.
Mesela, astrolojiye göre, bir kimsenin burcu, o kişiye duyulan saygı ve otorite üzerinde etkiye sahiptir. Bu şekilde spesifik tahminlerde bulunduğunda, astrolojik tahminler test edilebilirdir.

Delile dayalıdır?

Test edebilir astrolojik tahmine dayanan az sayıdaki vaka sonuçları üzerinde yapılan bilimsel çalışmada, delillerin astrolojik fikirlerin geçerliliğini desteklemediği ortaya çıktı. (Carlson, S. 1985. A double-blind test of astrology. Nature 318:419-425.) Bu durum, bilimde sıkça rastlanan bir durumdur. Bilim insanları, yanlış olduğu ortaya çıkan birçok fikri test eder. Fakat bilimin özelliklerinden biri, delillerle ortaya konduğunda yanlış fikirlerin doğru şekilde düzeltilmesidir. Astroloji ise, aksi ispatlanmış olmasına rağmen fikirlerini değiştirmemiştir.

Bilim camiasıyla ilişkilidir?

Kendi bulgularını paylaşmak ve diğerlerinin sonuçlarını eleştirel olarak değerlendirmek, astroloji pratiğinin bütünsel parçalarından değildir. Bir astrolog kariyeri boyunca tek bir makale yayınlamadan ya da bulgularını bilimsel bir toplantıda sunmadan ilerleyebilir.
Astrologlar bir yayın yaptıklarında bu yayın, genelde incelemeden geçmiş olmaz ya da bilimsel topluluk tarafından eleştirel bir değerlendirmenin yapıldığı yerlerde değildir.

Devam eden araştırmalara neden olur?

Astrolojiyle ilgili bilimsel çalışmalar, astrolojik fikirlerin geçerliliğini kanıtlamaya kalkışıp başarısız olmalarıyla birlikte sona erdiler. Bilimsel bir keşfe katkıda bulunduğu belgelenmiş bir astroloji vakası şu ana dek yoktur.

Araştırmacılar bilimsel olarak hareket eder?

Bilim insanları, ileri sürdükleri fikirlerin desteklenmesi ya da yalanlanması için başkalarının araştırma yapmasını beklemez. Bunun yerine fikirlerini test etmek için çaba sarf eder, karşıt-sav ve alternatif hipotezler üretmeyi dener ve aksi delillendirildiğinde bu fikirlerinden vazgeçer. Astrologların ise, kabul ettikleri astrolojik fikirleri titizlikle sorguladıkları görünmemektedir. Astroloji alanındaki minimum araştırma düzeyinden yansıdığı şekliyle astrologlar nadiren argümanlarını makul biçimde test etmektedir. Buna ek olarak, astroloji camiası fikirleriyle çelişen delilleri büyük ölçüde görmezden gelmektedir.

Bütün bunlar ışığında sizce astroloji bir bilim midir?

Bizim yanıtımız:

Astroloji, sorulara yanıt vermede pek bilimsel bir yol değildir. Her ne kadar astrologlar doğal dünyayı açıklamayı hedeflese de genel olarak bu açıklamaların doğruluğunu eleştirel olarak değerlendirmeye kalkışmaz ve bu eleştirel değerlendirme bilimin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Bilim camiası, fikirlerini doğal dünyadaki delillere yönelik olarak değerlendirir ve mevcut deliller bu fikirleri desteklemediğinde bunları ya reddeder ya da uygun şekilde biçimlendirir. Astrologlar ise, kendi astrolojik fikirlerini böylesi eleştirel bir perspektifte ele almaz.


Çeviri: earthlings dünyalı