veganlığın giderek
daha çok insana ulaşıyor oluşu sevindirici bir gelişme. ulaşım araçlarından
biri de video ve poster gibi görsel sanatlar. veganlık hakkında oluşturulan bilgilendirici
video ve posterlerin sayısı giderek artıyor. bu istatistiki olarak olumlu bir gelişme
şeklinde algılanabilir fakat gerçekten olumlu diyebilmemiz için iletilerde
verilen mesajın etik veganlık temelinden yükselmesi gerekir; hayvanların hissedebilir (acıyı, hazzı
bilen) canlılar olmasından ötürü onları
kullanmaya hakkımız olmadığı ve onları kullanmanın etik olmadığı temelinden…
zira bu temel odakta olmadan üretilecek diğer argümanlar, hayvan
hakkı/özgürlüğü merkezli değil, insan merkezli olacaktır ve bu durum da
veganlıkla bağdaşmaz.
bu yazıda yukarıda
bahsettiğim hissedebilirlik temelini barındırmayan bir “veganlık” videosunu bütünsel
olarak inceliyor ve maddeler hâlinde eleştiriyorum.
öncelikle videoyu
izleyelim:
sayın video yapımcısı:
eleştiri 1- veganlığın
tanımına dair:
videoda, “veganlık/veganizm nedir?” sorusunun yanıtı: “hayvansal
ürün tüketmemek.” ve “hayvansal maddelerin kullanıldığı yiyecek dışı ürünler de
kullanmamak.” olarak verilmiş. bu, kısmen doğru olsa da, yeterli bir tanım
değil.
veganlık, düşünsel olarak etik bir duruşla hayvanların mal
ve kaynak olarak görülmesinin; bu etik duruşun sonucu olarak pratikte de hayvan
kullanılmasının reddedilmesidir.
sizin yaptığınız tanımdan, mesela, hayvanların denek olarak
kullanılmasına karşı olmak ya da ata binmeye karşı olmak çıkmıyor. (bunlara karşı olduğunuzu “tahmin”
ediyorum fakat bir tanım yaparken, herkesin bunu tahmin etmesini bekleyemeyiz; tanımı tam ve
kapsayıcı olarak yapmalıyız.) etik altyapıyı vermeden veganlığı anlatmak bu
yüzden eksik bir izahat yapmak manasına geliyor.
ancak hayvanların mal ve kaynak olarak görülmesine karşı
olmayı anlatan bir tanım, “kapsayıcı” bir izah olma niteliği taşıyor.
yine videonuzda, veganlık tanımı için “vegan beslenmek” ve “vegan
yaşamak” diye iki başlığa rastlıyoruz.
vegan olmak, yani hayvanları
mal ve kaynak olarak görmemek, hayvanlara karşı etik duruşumuzu “bütünsel”
olarak kapsadığı için veganlık tanımında,
“ayrı” kategorilere ihtiyacımız yok. “ayrı” kategorilerin olduğu fikrini
vermek, “vegan beslenme”nin ve “vegan yaşamanın” iki “ayrı” şeymiş gibi
algılanmasına yol açabiliyor.
eleştiri 2- vegan
olma sebebinin insan-merkezci çeşitlendirilmesine dair:
videoda, neden vegan olduğunuzun sebeplerinden biri olarak “sağlık”
demişsiniz. veganlık, insan menfaatinin hayvan menfaatinden önde tutulması olan türcülüğe karşı bir
duruştur. (türcülük tanımı videoda yer almıyor bu arada.)
türcülük bize “insan hayvandan daha rasyoneldir. hayvanlar,
insan menfaati için kullanabileceğimiz kaynaklardır.” vb. anlatımlar yapar.
türcülüğe karşı olarak hayvanlara insan menfaati gözeterek
yaklaşmayı reddettiğimiz noktada, siz, bir insan menfaati olan “vegan olmamın bir nedeni de ‘sağlıktır’.”
diyerek türcülüğe karşı duruşta reddedilen “insan menfaati”ni sahneye koymuş oluyorsunuz.
sağlık argümanını, vegan olmak için bir neden olarak sunmak
yerine, etik olarak hayvanların mal ve kaynak statüsünü reddedip vegan
olduğunuz için artık daha sağlıklı olduğunuzu söyleyebilirsiniz. bu şekilde, sağlığı bir neden olarak değil, sonuç olarak
vermiş olursunuz.
eleştiri 3- kendini
yalanlayan argüman:
neden vegan olduğunuzun sebeplerinden bir diğeri olarak
sunduğunuz “günlük şikâyetlerden zarar bulmamak için” kısmında sayılan
sebeplerden olan ağız kokusu, akne, sivilce, şişkinlik, kötü ruh hâli, baş
ağrısı” gibi durumların veganlarda da görülüyor oluşu, argümanınız çürütüyor.
burada da yine yukarıdaki “sonuç” yolunu tercih
edebilirsiniz.
eleştiri 4- “kıtlık”
ifadesi; yanıltıcı anlam:
neden vegan olduğunuzun sebeplerinden bir başkası için “dünya
ve çevre” başlığı altında “kıtlık” demişsiniz: (“1 milyar insan kıtlık ile savaşırken...”)
“kıtlık” kelimesi bu şekliyle kullanıldığında yanıltıcı bir
anlam ifade edebiliyor.
doğru olan, dünyada, kaynakların yani suyun, ormanların,
bitki kaynaklarının -hayvan yetiştiriciliği yönünde- kullanımı ve bu kullanımın
(hem havyana hem insana) adaletsiz oluşu var. bu, kaynak kıtlığıyla alakalı
değil, kaynakların yanlış kullanılmasıyla ilgili ve dolayısıyla da politik bir
sorun.
eleştiri 5- hayvanı “insana
benzeştirme”:
videonun “neden veganım yaşıyorum?” sorusuna yanıt verilen
kısımlarından biri olan “hayvanlar için” bölümünde, “ineklerin dna’sı %80
insanlar ile aynı.” denmiş. sizin bu yaklaşımınız; felsefede türcülüğün belki
de başlangıcı olarak gösterilebilecek: “doğa; bitkiler ve hayvanlardan geçerek
insanda bir anlamda, şaheserini meydana getirmiş olur.” diyen ve
insan-dışı-hayvanın rasyonel olmadığı vurgusunu yapan; insanı,
insan-dışı-hayvanla (insanı “daha üstün” niteler yönde) ayıran “insan düşünen
hayvandır.” (bu, aynı zamanda, “insan-dışı-hayvan, düşünmeyen hayvandır.” demek
oluyor.) düşünür aristoteles’in insana kıyasla “aşağı” olarak tanımladığı
insan-dışı-hayvanları (sizin örneğinizdeki ineği) dna’sal olarak (“düşünen”) insana
yaklaştırıyor (ineğe insanlık atfediyor) ve “insana ‘benzediği’ için hayvanları
kullanmamalıyız.” önermesini oluşturuyor/besliyor; yani aristoteles’in “hayvan
düşünen canlı değildir.” önermesine karşı hayvanı rasyonelleştirme çabası
taşıyor.
bir kısım hayvanın dna’sı %80, bir kısmının %98, bir
kısmının çok daha az insanınkiyle benzerlik gösteriyor olabilir. vegan olmamızdaki neden,
insan-dışı-hayvanlar ile ne yüzdede benzer dna’ya sahip olduğumuz değil, dna yapımızdaki benzerlikten odaksız olarak
hayvanların “hissedebilir” (acıyı, hazzı
bilen) canlılar olmasından dolayı onları kullanmaya hakkımız
olmayışıdır.
eleştiri 6- “olmayan
ses”:
videonun bitimine doğru “bence bu aklı kullandıkça
hayvanların ‘olmayan seslerini’ duyuyoruz.” demişsiniz. hayvanların “olmayan
sesi” ifadesiyle anlatmak istediğinizin aslında “hayvanların yaşadığı kullanım
karşısında bu düzeni değiştiremedikleri ve bunun için de bizim devreye girmemiz
gerektiği” fikri olduğunu anlıyorum. fakat
“olmayan ses” ifadesinin yanıltıcı bir tarafı var. hayvanların sesi çıkıyor. bu
sesi duyan insanlar var. duymayanlar için de havyan özgürlüğü savunucuları
aracılık ediyor. hayvanlar, dünyanın dört bir yanında, tutsaklığa çığlık atıyor!
“yeter!” diye haykırıyor! köleliğe baş kaldırıyor! çünkü hissedebilir canlılar.
çünkü acı çekiyorlar ve hissedebilir bir canlının acıdan kaçınması varlığının
bir gereksinimi olarak vukuu buluyor. hayvanlar, eğlence amaçlı kullanıldıkları sirklerde onları
sömüren “eğitimci” adındaki kişilere saldırıyor, tutsaklıktan firar etme çabası
gösteriyorlar. kimi zaman bu kişileri öldürüyorlar.
hayvanlar “garez” duyabilecek kompleksiteye sahip ve
kendilerine uygulanan şiddete ses çıkarmadan kayıtsız kalmadıkları altını çizmemiz gereken önemli bir
gerçek. konu, hayvanların, kendilerine uygulanan tutsaklık, kullanım
ve şiddete karşı ses çıkarmamaları değil; içlerinde bulundukları şartlar gereği
ses çıkarmalarına rağmen tutsaklık, şiddet ve kullanımdan kaçınamıyor oluşları.
işte bu nokta da dertlerimizden biri bu “sesi” duyurmak ve bunu yaparken de
hayvanların mal ve kaynak olmadığını anlatmak olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder